BİR DOKTORUN FERYADI: BEN ARTIK YOKUM

Henüz 17 yaşındaydım doktor olmaya karar verdiğimde. Kendi de doktor olan babam bana kıyamadığından karşı çıktı doktor olmama. Annem bundan 10 yıl öncesi olması ve bu güne göre şiddet olayları çok daha az olduğu için aylarca üşenmeden gazetelerden kestiği hekime şiddet olaylarını biriktirmiş, önüme koymuştu beni vazgeçirmek için, yaşlı gözlerle. 17 yaşındaki bir çocuğun inatçılığıyla ısrar ettim tercihimde ve annemin gözyaşlarına, babamın iç çekişlerine aldırmadan verdim kararımı. Tüm tercihlerim tıp fakültesiydi zaten ama ilk tercihimi kazanmak beni ve ailemi her şeye rağmen gururlandırmıştı tabi.

Ben öyle herkesin bildiği şeyleri birbir sıralamayacağım burada. 6 yıl ne kadar zorlu bir eğitimden geçtiğimden, uykusuz gecelerimden, stresten yaşadığım hastalıklardan bahsetmeyeceğim. Daha sonra Türkiye’nin en zor sınavı olan TUS’ta kendi meslektaşlarımdan yani ülkenin en iyi beyinlerinden oluşan rakipler ile yarışıp ihtisas yapmaya hak kazanmak, daha sonra en az 4 yıllık 2. zorlu maratona başlamak…Eğer bu sınavı kazanamazsanız insanların adını bile duymadığı yerlere “zorunlu hizmet” adı altında gönderilmek, 6 yıl canınızı dişinize takarak çalışıp emek vererek bitirdiğiniz okulun diplomasının size bu görevi yapmazsanız verilmemesi…Bunlar bu ülkede doktorlar dışında hiçbir meslek grubunun başına gelmiyor, gelmesin de zaten. İhtisas yapıp uzmanlığa hak kazandığımızda 2. kez “zorunlu hizmet”imizi yapmazsak uzmanlık belgemizi alamadığımızı biliyor musunuz acaba? Neyse, dedim ya, bunlardan bahsetmeyecektim aslında.

Ben doktorluğu insanların gözlerindeki o ışığı görmek için seçtim. Bir çift gözdeki o minnet ifadesini, hani bazılarınızın kazandığımızı sandığınız milyarlara değişmem. Yaşlı bir teyzenin ağrısını dindirdiğimde çantasından küçücük bir çikolata çıkarıp bana vermesi, küçük bir çocuğun yanağınıza kondurduğu dünyanın en tatlı öpücüğü, yakınını kurtardığınız veya sadece şikayetlerini dindirdiğiniz için birinin gözleri dola dola “Allah sizi başımızdan eksik etmesin” demesi…Bunların değerini bilmeyen hiçbir doktorla tanışmadım şimdiye kadar, ve tanışacağımı da sanmıyorum.

Ben doktor olduktan sonra artan şiddet olaylarında inanın biz doktorlarda da çok hata buluyorum. Hastalarımla gerçekten ilgilenip onlara vakit ayırdığımda yüzlerinde oluşan şaşkınlık ve minnettarlık ifadesi beni derin düşüncelere sevketmiştir hep. Biz hekimler de suçlu muyduk acaba? Bizden bir önceki nesil yapacağını yapmıştı, evet. Hastalarla ilgilenmemiş, ellerine muyenehane kartlarını tutuşturmuş, bıçak parası almışlardı. Onlardan sizin kadar biz de nefret ediyoruz inanın. Ama bu ülkede yeni yetişen, temiz, tertemiz bir hekim nesli vardı, yetişmekteydi, balta vurdunuz onlara. Çürük elmaların acısını tüm sepetten çıkardınız.

Düşünüyorum; günde 70-80 hasta gören bir doktor hastasına nasıl zaman ayırıp onlara şefkat gösterebilir ki? Bu bir kısırdöngü gibi; biz hastalarla ilgilenemedikçe onlar bize düşmanca yaklaştılar, biz de onların düşmanca tavırlarına karşılık iyice kabuğumuza çekildik ve ilgisizleştik. Suçlu kimdi? Suçlu sistemdi, her zamanki gibi. Ben yine de bu kısırdöngüyü kendimce kırmaya çalıştım ve hastalara ayırdığım süre kısıtlı olsa da onları dinlemeye, dertlerine çare olmaya çalıştım. Hatta bu konuda bazı hekim arkadaşlarımdan uyarı bile aldım:”Neden bu kadar uğraşıyorsun? Boşver hastalara bu kadar açıklama yapma” dediler bana. Kimi zaman, belki yetmişinci hastaya geldiğimde konuşacak hatta gülümseyecek mecalim kalmadı, asık suratlı doktor oldum mu o zaman sizler için? İçinizden küfür ettiniz mi bana? Eminim ettiniz, ama bilin ki, ben o anda belki de yorgunluktan ağlamak üzereydim. Size kızdım belki ben de, cüretkarlığınıza, cahil cesaretinize, ukalalığınıza katlandım, sinirlendim ama sonra unuttum her şeyi; yine sizinle birlikte üzüldüm, sizinle birlikte bazen güldüm, bazen ağladım. Geceleri rüyalarıma girdiniz bazen, ya da sizi düşünmekten uyuyamadım. Siz buna inanmak istemeseniz de, ben sizi hep düşündüm, hep önemsedim.

Doktor arkadaşım, meslektaşım, yaşıtım Ersin’i öldürdünüz ya siz, beni de öldürdünüz. Benimle birlikte tertemiz ideallerle bu mesleğe atılan binlerce doktor arkadaşımın içindeki Ersin’i öldürdünüz. Aniden değil, yavaş yavaş yaptınız bunu aslında. Poliklinikte sıra beklediğiniz için bize küfrederek, acillerde kalp krizi geçiren hasta yerine grip olan kızınıza müdahale etmedik diye burnumuzu, gururumuzu, meslek onurumuzu kırarak, hakkımızda orada burada “paragöz, şerefsiz doktorlar” diye yorumlar yaparak yaraladınız bizi. Ve işte sonunda öldürdünüz. Bugün yoğun bakımda 80 yaşında son dönem böbrek yetmezliği olan hastasının öldüğünü hasta yakınlarına söyledikten sonra odasından çıkmaya korkan bir doktor arkadaşımla konuştum telefonda. “Karanlık bir köşede beni bekleyen bıçak darbelerinden, kurşunlardan, yumruklardan korkuyorum. Sence paranoya mı bu, yoksa gerçekçi bir korku mu?” diye soruyordu umutsuzca. İçimizdeki vicdanlı doktoru böyle öldürdünüz işte. Yerine kendini sizin için asla riske atmayan, riskli ameliyatlara girmeyen, sizin duygularınızla empati yapmaya çalışmayan, sadece canını, onurunu, gururunu kurtarmayı düşünen bir doktor topluluğu koydunuz. Bizleri siz yarattınız. Evet, sabah yatağımdan kalkarken servisteki hastamı düşünen ben, bundan sonra size gerçekten “bakmayacağım”. Yüzünüze bakacağım belki, hatta gülümseyeceğim de size daha sonra beni 184’e “doktorun suratı çok asık” diye şikayet etmeyesiniz diye. Ama sizi gerçekten “görmem”. Vazifemi yaparım, gerisine karışmam diyen, sizi anlamayan, sizinle sevinip üzülmeyen, yeri geldiğinde özel sorunlarınızla bile ilgilenip yardımcı olmayan doktorlarla karşı karşıyasınız artık, bunu bilin. Müşteri memnuniyetinden başka bir şey düşünmeyen “köle” doktorlar isterken, kaybettiğiniz samimiyeti bir daha asla bulamayacaksınız.

Meslektaşımız, kader ortağımız Dr.Ersin Arslan’ın yasını tutarken, farkında olmadan içimizdeki ölen iyiliğin, umudun, şefkatin yasını da tutuyoruz biz. Mutlu musunuz şimdi? Çok istediğiniz, ağzınızdan düşürmediğiniz “hasta hakları”na kavuşabildiniz mi bari? Eğer öyleyse sizin adınıza sevinirdim ama artık hiçbir duygunuza ortak değilim, kusuruma bakmayın ne olur.

Dr.P.A

Kaynak: http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/okuyucudan/tr-ben-artik-yokum-1-79-42713.html

One thought on “BİR DOKTORUN FERYADI: BEN ARTIK YOKUM

  • 20 Nisan 2012 tarihinde, saat 18:34
    Permalink

    Merhaba,
    Dr.Ersin bey’i kayıp ettiğimiz için ilk önce Ailesine ve tüm Doktor’lara, sonrada inancı,aklı ve vijdanı olan tüm Türk insanına başsağlığı diliyorum. Bu yazınızdan çok etkilendim. Gerçekten çok samimi ve gerçekçi yazmışsınızki bende sizlere katılıyorum. Ben bir bilgisayar teknisyeniyim. Bana göre Doktor’luk bu dünyadaki en kutsal meslektir. Bakın mesleklerden biridir demiyorum, tartışmasız tek meslektir. Buna din adamlarıda dahil, Vicdan ve Merhamet sahibi her doktorun cennete girmesini Yüce Mevlamdan diliyorum.

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir