DOKTOR OLMAK…. BİR 14 MART YAZISI
“Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire” adlı tıp okulunun açılış tarihi olan 14 Mart 1827, ülkemizde modern tıp eğitiminin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Tıp Bayramı, ilk kez, 1. Dünya savaşı sonunda, İstanbul’un işgal edildiği günlerde, yabancı işgal kuvvetlerine karşı tıp öğrencilerinin bir tepkisi olarak 1919 yılında kutlanıyor. Bugün de Tıp Bayramı olarak kutlanan 14 Mart aslında emperyalist saldırılara karşı tıbbiyelilerin direnişinin başlangıç tarihi. “Tıbbiyeden ara sıra doktor çıkar lafı” herhalde Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanıyor. Özellikle imparatorluğun son dönemlerinde tıbbiye mektebi, yeni fikir akımlarının ve muhalefetin odağı olmuştur. Kurtuluş savaşında da tıbbiyeliler, vatan işgale uğrayınca Müdafaa-i Hukuk teşkilatlarında başkan veya üye olmuş, gizli görevle silah temin etmiş, hatta müfrezeler kurarak Kuvay-ı Milliye emrinde savaşmıştır. Bazı Tıbbiyeliler, Mustafa Kemal’in emri üzerine, Meclis’te görev yapmak için hemen Ankara’ya koşmuş, bazıları da İstanbul’dan Anadolu’ya kaçarak Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır.
Bundan yıllar önce, üniversitede öğrenciyken arkadaşlarımızın çıkardığı bir kültür sanat dergisinde yayınlanmak üzere, 14 Mart dolayısıyla bizden bir yazı yazmamız istenmişti. Hekimlerin ve sağlık sisteminin sorunları hakkında yazdığım yazıda o kadar çok “içler acısı hal” tabirini kullanmışım ki, editör arkadaşımız yazıyı düzeltmek için bir hayli çaba sarf ettiğini söylemişti. Daha sonra bir 14 Mart yazısı yazmak nasip olmadı. Uzun yıllar geçti, sağlık sistemimizde devrin niteliğinde birçok değişiklik oldu. Hekimler açısından olumlu ve olumsuz görülen gelişmeler hala tartışılıyor. Bu 14 Martta da tartışılacak zaten. Burada bunlardan bahsetmeyeceğim. Ön yargıdan uzak, diyalogla her şeyin düzeleceğine inanıyorum. Olaya daha değişik bir şekilde yaklaşmaya çalışacağım.
Her mesleğin zorlukları vardır tabii, ama hekimlik hem kutsal hem de gerçekten zor bir meslek. Tıp fakültesini bitirip, meslek hayatına atılınca, bir de üstüne üstlük kendisi de doktor olan eşimle evlenince, hekimlik mesleğinin ne kadar zor olduğunu, sağlık sistemimizin ne gibi sıkıntılarla boğuştuğunu daha iyi anlamış olduk.
Hekimlik çok kutsal ve değerli bir meslek, çünkü İnsanın en değerli varlığı sağlığı ile uğraşıyorsunuz. Meslekler oluştuğundan beri yeryüzünün en itibarlı mesleklerinden biri hekimlik. Birçok kişi çocukluğunda doktor olmayı istemiştir, birçok anne baba çocuklarının doktor olmasını arzu etmiştir. Şu an başka mesleklerde olan pek çok kişinin içinde belki az da olsa doktor olma uhdesi kalmıştır. Sorgulayın kendinizi. İşte böyle bir meslek bu.
Hekimlik zor meslek. Hekim olmak için üniversite sınavlarında aldığın hatırı sayılır puanla, tüm meslek gruplarından en az 1,5 kat fazla süre okuyorsun. Uzmanlaştıkça eğitim süren daha da artıyor. Çünkü hata yapma oranın neredeyse sıfıra yakın olmak zorunda. Her zaman başarı ve mucize bekleniyor bizlerde. Hele bir de akademisyenlik de varsa, öğrenci ve asistanların eğitim sorumluluğu, araştırma ve yayın yapma ve kendini sürekli yenileme zorunluluğu. Çünkü dünyanın en hızlı gelişen bilim alanı tıp. Her gün literatüre 15 bine yakın yeni makale giriyor. Bugün doğru bildiğin, yarın yanlış olabiliyor. Ama senden anında tanı koyman ve anında tedavi etmen bekleniyor. Oysa hastaya ayırabildiğin süre her zaman sınırlı. Her ortamda sabırlı ve sakin olan ama nedense hastaneye gelince birden sabırsız ve hırçın ola insanların anlayışsızlıkları ve bilgisizlikleri ile uğraşmak da işi diğer zor yönü. Heme herkesi az çok bilgili olduğuna inandığı, aslında çok az şey bildiği bir alanda hizmet veriyorsun. Hastalarının sağlığı için çoğu zaman kendi değerlerinden, bazen kendi sağlığından fedakârlık etmek zorunda kalıyorsun. Uykusuz geçen nöbetler, nöbetler sonrası dinlenmeden tekrar aynı tempoda çalışma zorunluluğu, saatler süren operasyonlar. Her ne kadar bizi genelde duygusuz gibi görseler de, hastanın üzüntüsü senin üzüntün oluyor. Hastalara verilen iyi haberlere seviniyoruz ama verilen acı haberler hep sarsıyor bizi, ömrümüzden ömür alıyor. Tüm bunların yanında çoğu meslektaşımızın başına gelen, sevdiklerinden, eşinden ve çocuklarından senelerce ayrı kalmak, en zor koşullarda, kimsenin çalışmayı göze alamadığı zamanlarda ve yerlerde çalışma zorunluluğu. Kırklı yaşları geçmiş ama hayatı hala düzene girmemiş pek çok doktor arkadaşımı tanıyorum.
Tüm bunlara rağmen toplumun doktorlara karşı olan yanlış değer yargıları. Onca eğitime, sıkıntılara rağmen, senin aldığın üç kuruş parada pulda gözü olan insanlar. Ne yazık ki meslektaşlar arasında olan çekişmeler, kör dövüşler. Hep hasta psikolojisinin ön planda olması, doktor psikolojisinin genelde geri plana itilmesi. Bazen sanılanın aksine çekilen maddi sıkıntılar. Hiçbir meslek grubunda olmayan uzmanlaştıkça sayısı artan mecburi hizmet yapma yükümlülüğü nedeniyle oradan oraya savrulan hayatlar.
Bunları söyleyince, “sen de bu mesleği seçmeseydin kardeşim” diyenleri duyar gibi oluyoruz. Lütfen yanlış anlaşılmasın, her şeye rağmen mesleğimizi seviyoruz, birçok meslektaşımızın da sevdiğine inanıyoruz. Zaten bu iş sevmeden yapılacak bir iş değil inanın.
Her meslekte çürük elmalar, insanlığını kaybetmiş, materyalist, duyguları körelmiş kişiler elbette vardır. Hekimlik mesleğinde de olması kaçınılmazdır. Ama televizyonlarda, dizi filmlerde gösterildiği kadar çok mu acaba, doktorların çoğu bu kadar vicdansız mı? İster inanın ister inanmayın emin olun öyle değil, hekim arkadaşlarımızın çoğu duygusal, çalışkan ve iyi niyetli kişiler. İçlerinde yaşadığımız için biliyoruz. Robot değillerdir yani, sizin gibi etten ve kemikten insanlar. Duygusal olmasalar içlerinden bu kadar sanatçı, şair, yazar çıkar mıydı acaba. Ancak onların da yorgun ve sinirli oldukları zamanlar, özel ve iş yaşamlarında sıkıntılı oldukları anlar olabilir doğal olarak. Onlar da hastalanabilir, incinebilir, kızabilirler,lütfen bunun bilincine varalım. En azından 14 Martlarda göstereceğiniz anlayış, yapacağınız bir gülümseme, tatlı bir söz, bir kuru teşekkür onları ne kadar memnun edecektir göreceksiniz. Hekim arkadaşlarım; siz de size gelip sizden şifa isteyen hastalarınızın değerini daha fazla hissedin ne olur, kendinizi onların yerine koymaya çalışın lütfen. Hangi ortam ve koşulda olursak olalım mesleğimiz gerektirdiği şekilde davranmaya mecburuz biz, çünkü onurlu ve özveri isteyen bir mesleğimiz var.